MYKONOS - SYROS - KEA - SALAMIS - AEGINA YUNAN ADALARINDAYIZ
Havaalanındayız, Atlas Jet ile Mikonos’a uçmak üzere beklemedeyiz...
Yirmi dakikalık bir rötarımız var. İstanbul’un en sıcak günlerinden birini arkamızda bırakıp bir saatlik uçuştan sonra Mikonos’dayız. Çok şiddetli bir rüzgar var. Uçak ada üzerinde turunu atıyor. Volkanik bir ada, yeşili hiç yok. Turkuaz koyları uçağın penceresinden çok güzel görünüyor. Çantalarımızı alıp taksi ile, tekneye, marinaya gidiyoruz. Yaşasın! Tatil başladı. Dört günlük bir mola bu... Tekneye yerleşip çevreyi tanımak üzere iskeleden yürüyerek limana iniyoruz. Chora marinanın bulunduğu yerin adı. Marinanın içindeki kumsalda adanın sembolü olmuş yaşlı bir pelikan adının Petros olduğunu öğreniyoruz, martılarla arkadaşlık ediyor. Çocuklar kuşların peşinde koşuşuyor...
Türkiye seçim heyecanı içinde. Biz de oyumuzu kullanıp bu yolculuğa çıktık. TV’den açılan sandıkları ve oy sayımlarını izliyoruz AKP %46 ile önde gidiyor.
Akşam yemeği için Venice of Myconos diğer adı ile Alevkantra koyundayız... Dar kumsal sahili döven minik dalgalar, taş rıhtım, mavi tahta iskemleler... Beyaz badanalı Caprice adlı küçük barın kapısından rıhtıma çıktığımızda, muhteşem bir gün batımı ile soluksuz kalıyorum. Kıpkızıl elipsleşmiş kocaman güneş denizde eriyor sanki.
Değirmenler bu adanın sembolü. Sea Saten adlı restoranda akşam yemeğimizi yemeğe karar veriyoruz. Arkamızda rüzgar değirmenleri, önümüzde nefis bir deniz manzarası, kocaman taş fırında pişen balıklar ve beyaz duvarları döven dalgaların serpintisinde, keyifle mezelerimizi ve deniz mahsüllü spagettimizi yiyoruz. Gece geç saatlere kadar heryer açık. Devamlı esen rüzgar, adanın vazgeçilmezi. Kaldırımları, yollara döşenmiş taş araları bile beyaza boyalı adanın, daracık sokaklarında yürüyor, vitrinlere bakıyoruz. Barlar kalabalık. Gençler müzikle coşmuş, içiyor ve dans ediyorlar. Keyifler yerinde. Güzel bir akşam yürüyüşünden sonra teknemize dönüyoruz.
Sabah erkenden tekne ile Psarou koyuna gidiyoruz. Bol bol yüzüp denizin keyfini çıkardıktan sonra kıyıda ki meşhur Namos adlı plaj-restoran da öğlen yemeği yiyoruz. Sazdan şemsiyeleri, beyaz kumsalı, turkuaz denizi ile çok popüler. Modacı Armani, kalabalık bir gurupla öğle yemeğine geliyor ve bizde çaktırmadan resim çekiyoruz tabii... Biraz TV karşısında uyuklama, bol yüzme veee diğer koyların keşfi için demir alıyoruz.
Paradiso ve Super Paradiso diğer meşhur iki plaj, çıplaklık bu plajlarda serbest! Kalamopodi ve Plintri koylarında ki bu plajlara tekne ile gidiyoruz hava oldukça rüzgarlı... Herkes rüzgardan yorgun düşüyor ve ani bir kararla daha sakin suları olan SYROS adasına gitmeğe karar veriyoruz...
Mykonos benim kameramla...
Ve de.... 8 şiddetinde esen rüzgarlı havada, dalgaların teknenin üstünden aştığı, heyecanlı bir yolculuktan sonra, gün batımında....
Syros adasının marinasına Ermoupoli'ye giriyoruz. Heryerimiz, yediğimiz dalgalardan tuz içinde, yorgunuz. Marinaya bağlanıyoruz. Hepimiz, teknemiz ve mürettebat güzelce yıkanıyoruz. Akşam yemeğini teknede yemeğe karar veriyoruz ve yürüyüşe çıkıyoruz. Ada da tur atıp en önemli yerleri tanıtan bir mini trenle dolaşıyoruz. 19.yy'da Cylades adalarının en önemlisi Syros adası olmuş. Tarihi mahkeme sarayına katolik ve ortodoks kiliselerinin neoklasik mimarisine hayran kalıyoruz. http://www.greeka.com/cyclades/syros/syros.htm web sitesinden bilgileri alıp önemli yerleri keşfediyoruz. Gecenin geç saatinde teknede yemeğimizi yerken, Syros'un ışıkları, ayın ışıkları ile karışıyor ve denizin üstünde yakamozlar yapıyor. Yolculuktan yorgun gözler zor açık kalıyor. Uyku...Üst güvertede demlenirken, ay ışığı altında kafalarımız kayıp öne düştüğünde, kamarada serin çarşaflar da son buluyor.
Syros benim kameramdan...
Sabah altıda demir alıyoruz... Zincirin sesini duyuyorum ama uyanamıyorum. Bundan sonraki durağımız KEA (Tzia )Adası. Cyclades adalarının en güzellerinden biri.
Adaya varıncaya kadar uyuyup, orada uyanmaya karar veriyor, yorganıma sarılıp tekrar uyuyorum... Uyandığımda adanın kuzeyinde Odjas koyunda sakin güzel turkuaz denizde yüzümü yıkamak üzere suya atlıyorum...
Bol bol yüzüyoruz... Öğlen yemeği teknede. Akşam üzeri Vourkari'ye limana yol alıyoruz marinada demirleyip karaya çıkıyoruz. Korsanlardan korunmak için yerleşim yerleri tepede... Başşehri Loulis'e gidebilmek için taksiye biniyoruz. On dakikalık bir yolla tepedeki yerleşim yerindeyiz. Meydan da iniyoruz. Araba, üst yollara giremiyor. Surların içinde yerleşik tipik taş evler, eski zamandan zamanımıza çok iyi korunmuş. Çömlekçilik, seramik işçiliği, metal heykelcik yapımı ve hertürlü malzemeden heykel çalışmaları adanın el işçiliği olmuş. Mermer kullanmada ki ustalıkları çok üstün. Yemeği marinada Aristos'da yiyoruz.
Sabah Salamis'de uyanıyoruz. 95 sq.km lik 28.574 kişilik bir ada başşehri Salamina en iyi plajlar Kanakia ve Kalones koylarında. Adayı tam tur dönüyoruz. Bir bölümü balık çiftliklerine ayrılmış. Denize girecek güzel bir koy bulamıyoruz ve yakında ki başka bir adaya yol alıyoruz.
AEGINA, 85 sq.km'lik küçük bir ada. Atina'dan önce Yunanistan'ın başşehri olmuş güzel bir yerleşim yeri. Yunanlı bir dostumuzun tavsiyesi ile Eginitissa koyuna gidiyoruz. Perdika adlı minik balıkçı köyünün Angistri adacığındayız. Adanın en temiz ve en güzel koylarından biri, ana adaya yakın minik bir adanın koyu bu. Bizim Heybeli Ada'ya benziyor. Çam ağaçlarının çevrelediği koyun, billur gibi bir suyu var. Bembeyaz kayalar, turkuaz bir su ve çamların yeşilinin yansıdığı koyda, bir sürü minik tekne ve yelkenli demirlemiş. Yüzerken, denizin dibini gözlüksüz seyrediyoruz.
Akşam üstü güneş yavaş yavaş kızararak batmaya hazırlanıyor. Yine bir günün sonuna geldik ve de tatilimizin son gecesine hazırlanıyoruz. Demir alıyor, güneşin yolunda yavaşca yol alırken, şampanyalarımızı yudumluyoruz.
Güneş batmak bilmiyor. Yer, gök kıpkızıl ışık selinde...
Egina Marina'da yer bulamıyoruz. Perdika köyünün marinasına giriyoruz.
Akşam yemeği için O'Nasos adlı; Bembeyaz masaları, tahta iskemleleri, uçuşan perdeleri deniz kabukları ile süslenmiş restoran, dikkatimizi çekiyor... Yemeği burada yemeğe karar veriyoruz.
Bir ailenin işlettiği bu lokanta, çok sevimli. Masamıza yerleşiyoruz. Uzolarımızı içerken, bir yandan da biten tatilin hüznü çöküyor üzerimize.
Lezzetini az sulanmaktan aldığını öğrendiğimiz, iri doğranmış domatesler ve acı feta peyniri (kopanisti) ile tatlandırılmış, halka halka doğranmış soğanla süslenmiş, iri kara zeytinlerle donatılmış, bizim çoban salatasının kabası bir salata; Sızma zeytinyağında bekletilmiş kızarmış ekmekler ve mercan balığı ızgarası ile seyahatimizin son akşam yemeğini yiyoruz.
Yarın dönüş için, Atina üzerinden İstanbul'a uçacağız.
Kameramdan SALAMIS ve AEGINA:
Sabah yine erkenden, Atina Limanına gitmek üzere demir alıyoruz.
Ve son durak Atina.Havaalanına giderken kamerama takılanlar...
Uçağımız bizi İstanbul'a götürüyor.
Şu an uçakta bu satırları karalarken: Barbaros'un torunları olarak, 1537 de onun bu adalara düzenlediği seferlerle adaları nasıl ele geçirip Osmanlı İmparatorluğuna kattığını ve o insan gücüne dayalı yelkenlilerle yarattığı zaferini bir daha gönülden kutluyorum...
Tülin Erkaya (2007)
NOT; Sevgili torunlarım Emre ve Cem için bu satırları karalayıp bu resimleri çekiyorum.
Sevgili Emre ve Cem;
Bu yazıları okuyup resimlere bakarken, umarım bir gün babannenizin gezdiği yerleri ve düşündüklerini izleyip
bizi bir daha yaşarsınız...
Ve de kimbilir belki o günler de, ben de o anı sizle paylaşmak şansına sahip olurum.
Sizi çok seviyorum.
Banniniz...