Ben… New York…Müthiş bir buluşma bu…
Çok özlemişim! Görmediği sürece itiraf etmiyor insan…
Görünce, ne kadar içinde tuttuğunu fark ediyor özlemini… Bunu insanlar için böyle hissetmek normal de, bir şehir için hissetmek tuhaf gelebilir…Hayatın başkenti sanki… Hep söylendiği gibi “Life happens in New York first”. İyi ki geldim… Başbaşa bir kaç gece, bir kaç gün…Dönüşe daha var, ayrılığa…
Ama şimdi onu düşünmek istemiyorum. Buradayım ya işte, bu bana yeter…
Dürüst acımasızlığını çok seviyorum bu şehrin. Gözüne gözüne sokuyor insanın, kendini koruması için, ayak bastığı andan itibaren kuvvetli olması gerektiğini… Yalan yok, çiçek yok. Sahte tebessüm yok… Gel karış içime diyor…”Sen de New York’lusun”… Başka hiçbir şehir bu kadar içine almıyor beni… Doğup büyüdüğüm yer ihanet halinde yıllardır, New York değil… İstanbul’un yıktığını, ayakta durmaya iteledi bir zaman… Belki de o kadar acımasız da değil... Hatalarımı, korkularımı, asi ruhumu, sıradanlığımı, özgünlüğümü, özgürlüğümü en kolay o kabul etti... Söylemediklerimi duyan, anlatmadıklarımı bilen şehir... Vaatleri, tehditleri hiç değişmedi ilk geldiğim yıldan beri… Özgürsen beyninde New York’lusun… Açıksan kalbinle New York’lusun… Kayıtsız şartsızlık var… İtaate zorluyor beni. New York’la pazarlık olmuyor… Sevebilirsen çok seviyorsun, ya da bir daha uğramak bile istemiyorsun… ”Biraz seviyorum” yok... Ya hep! Ya hiç! İlkesi… Tıpkı ben… Dinginlik var en zavallılığın ve bezginliğin içinde bile… Karşıtlar başka hiçbir yerde burada olduğu kadar arkadaş değil benim gördüğüm diyarlarda, üstelik zorlama olmadan... Asla mükemmel değil… Ama olsun… Kimin umurunda…
Metro’daki yüzleri seyretmek için sabırsızlanıyorum.
Birazdan, binerim trene; Çöp, çiş ve is kokan…
Farelerin rayların arasında cirit attığı istasyondan…
”This is a Brooklyn-Bound, Number 6 Train; The next stop is Union Square” deyişini bile özledim o mekanik sesin! Sonra yürürüm saatlerce... Belki elli, belki yüz blok, sağım solum New York... Belki yeni yerlere uzanarak, belki aşina olanın tadını çıkararak... Yorulurum, yorulurum, öyle yorulurum ki, sabaha kadar deliksizce uyurum, rüya filan göremeden… Tuhaf saatlerde uyanmadan…
Yaşasın! New York’tayım, New York’layım…
Nurgül Erbil 2009