İSTANBUL BOĞAZINA BAKMAK
Ne zaman eylül bitti de ekim başladı ve ayın onyedisi oldu...
Okul zamanı hafta sonu gelir ve Pazar günleri geçmek bilmezdi. Bilemiyorum şimdiki çocuklarda öylemi hissediyor ama bu yaşımda benim için zaman uçarcasına geçiyor.
İşte yine bir Pazar günü hava super güzel ve telefonum çalıyor, arkadaşım Sevinç ‘Haydi seni motorla alıyorum toparlan! Bir saate kadar Bebek İskelesine git, bizim fındık kabuğu ile oradayım!’ diyor. ‘Fındık Kabuğu’ onun boğazda kullandığı sürat motoru...
Evden sıkı bir yürüyüşle Arnavutköy’e indik. Hava lodos. Plan değişti ve şimdilerde Buz Ada’nın kullandığı eski Galatasaray Adasının iskelesinden tekneye binmeye karar verdik.
OVERLOOKING AT THE BOSPHORUS
I couldn’t understand how September ended and October began; it is now the seventeenth of October….
During school times, weekends used to come so quickly and Sunday seemed never to end. I am not sure if today’s children feel the same way but during these days of old age, time flies.
Today is Sunday and the weather is super; then the telephone rings, my friend Sevinç says: ”Get ready; I come and pick you with motorboat. You go to Bebek quay in an hour and I will be there with my hazelnut shell boat”. “Hazelnut shell” is the speed boat she uses on the Bosphorus...
We went down to Arnavutkoy with quick steps. The southwest wind lodos blows. The plan changed and we decided to go on the boat from the quay of Galatasaray island, nowadays used by the Ice Island.
Galatasaray Adası ve geri planda Çamlıca tepesi TV antenleri ile...
Hava puslandı ama sıcak yerinde. Güneşin solukluğu bütün renklere yansıdı.
Galatasaray Island and on the back scene, Çamlıca Hill with its TV antennas... The weather got slightly misty but it was hot. Paleness of the sun was reflected on all colours.
Tekneyi beklerken objektifime takılan ördek...
The duck that got caught on my camera while we wait for the boat...
Merhaba biz geldik el verin tekneye binelim...
Hello, we arrived, give us your hands and we get on the boat....
Bulutlar izin verin günümüz güzel geçsin!
Clouds: allow us to have a beautiful day!
İstikamet Küçüksu Kasrı ve Göksu deresi...
Our destination is Kücüksu Palace and Göksu Stream...
Boğaz Köprüsü Rumeli Ayağı
The Rumelian end of the Bosphorus Bridge.
Martı ve Küçüksu Kasrı ...
A seagull and Küçüksu Palace…
Göksu'ya 17. y.y dan beri yerleşim başlamış, kasr ise 1857 yılında hizmete girmiş.
http://www.tbmm.gov.tr/saraylar/ksu1.htm detaylı bilgi için....
People began settling down at Göksu as from 17. Century and the Palace began functioning in 1857.
For detailed info: http://www.tbmm.gov.tr/saraylar/ksu1.htm
Küçüksu Kasrı Küçüksu Palace
Göksu Dere Ağzından giriş... Entrance from the brim of Goksu River...
Dere buradan sonra artık geçit vermiyor dönüşe geçiyoruz...
The river doesn’t give any more passage after here, so we go back.
" HAV! HAV!! HAV!!! Çabuk çekilin evimin önünden!!!"
Hav, Hav, get out of my facade…
" HAV! Açın kapıyı ben geldiiim..." "Hav!, open the door, I am here….
Derenin iki kenarı yeni yalılar ve gecekondular eski ve yeni teknelerle tipik 'İstanbul yapılaşmasını' sergiliyor.... Veee
Dereden çıkıyoruz artık...
Tekrar Boğaz Yalıları...
The new waterside villas and shanties on the two sides of the river and the old and new boats display the typical ‘Construction of İstanbul’ and… We get out of the river…
Bosphorus villas again
Köprünün altından geçiş...
Passing under the bridge...
Hotel A'jia !! Şık restoranı ve barı ile gündemde...
Hotel Ajia is popular nowadays with its chic restaurant and bar...
Kanlıca'da yoğurt yeme keyfi bir başkadır...
It is a unique and tasty experience to eat yoghurt at Kanlıca…
Ve
Lokanta tezgahında balıklar...
and
Fish on display at a restaurant…
Tülin Erkaya
( 18.Ekim.2004. Pazar)
18.Oct.2004-Sunday